31 Ocak 2012 Salı

Aydın'ın sesini duyun!


Geçtiğimiz günlerde Aret Vartanyan'ın Yaşam Atölyesi'nde tanıştım Aydın ile.
Küçüklüğümden beri makyaj sanatına karşı bir ilgisi olan Aydın, hayatı boyunca bu alanda birşeyler yapmak istemiş ancak birtürlü cesaret edip, adım atamamış. Lütfen biraz zaman ayırın ve devamını kendi ağzından dinleyin;
"Neden bu zamana kadar kendim olabileceğim, böylesi sanatın içinde yer alamadığımı bilemiyorum. Aslında biliyorum ama bunu anlatmak o kadar zorki. Kendi yaşam biçimim? sosyal çevrem? ve anlam veremediğim başka başka nedenler...
Ben Malatya' nın Doğanşehir ilçesinde ailemle yaşıyorum. 30 yaşımdayım, çok istememe rağmen liseden sonra okuma fırsatım olmadı. Yaşadığım yerde tarlalarda çalışıyorum. Uzun zamandır İstanbul'a gelmek ve buralarda eğitim almak için bir çok yerlerle iletişime geçtim ama başarılı olamadım, ya da eksik bir şeyler vardı bilemiyorum. Ta ki... Ülkü Öktem Hanım ila iletişime geçinceye kadar. Kendisi Amerika'da Kimya Prof. ve öğretim üyesi. Yeni yıl tatilinde geldiğinde İhsan Akbulut Hoca'dan eğitim almamı ve konaklamamı sağladı.

Kırsal kesimde yaşadığımdan makyaj sanatı eğitimi almam konusunda daha fazla imkanlar sunduğu için İstanbul'u seçtim.
Bu iletiyi yazmamdaki amacım cılız sesimi duyurabilmek. Bu öyle birşey ki küçücük bir ışığın peşinden koşar gibi bir şey. Bir umut yazıyorum.

Belkide cılız sesimi duyurmakta zorlanacağım. İnanın sesimin duyulmasını o kadar çok istiyorum ki ben dahi tahmin edemiyorum. Ama yine de size ulaşmaya çalışmak ve maille de olsa iletişime geçmek bana birazcık olsun umut vermeye başladı.

Şimdiden çok teşekkürler...

İşte kendi ağzından Aydın'ın hikayesini dinlediniz, aşağıdaki de onun "yaşama" mektubu. Lütfen okuyun! Belki ona hep birlikte yardımcı olabiliriz. İstanbul'a gelmesi ve gönül verdiği işi yapması için bir fırsat yaratabiliriz..
Dip not: Belirtmek isterim ki İhsan Akbulut Aydın'ı çok da yetenekli bulmuş!

SESİM CILIZ AMA BENİ DUYUN
Yağmur yağar yerler ıslanır. Engelleyemezsiniz, engelleyemedim.

Artık yerler ıslak, ıslak zeminde ağır aksak ilerlersiniz. İsteseniz de istemeseniz de yerler ıslak. Yıllardır bu ıslak zeminde yalın ayak yürüyorum. Her adımda içimde bir acı, her solukta başka bir acı, her dokunuşta bambaşka bir acı yaşıyor ruhum. Acılara alıştım. Alışamadığım başka şeyler de var. Ağır, çok ağır, taşıyamıyorum. Buna da alışır mıyım? demek istemiyorum, alışma da nafile.

Ben doğmadan önce kalıplarım doğmuştu hazırdı ve yaşam şeklim çizilmişti. Bana düşünme fırsatı da verilmemişti hiç kimseye verilmediği gibi. Kendi hayatımı şekillendirme hakkı ben doğmazdan önce benden çalınmıştı belki de. Benim payıma da, bu çizilen yolda ıslak zeminde sürünmek düştü. Kim bilir belki de yaşanan hayatları seyretmekti görevim. Kim vermişti, neden vermişti bu görevi bilmiyorum.

Ne kadar da böyle bir hayata mahkûm edilsem, ne kadar üzerime uymayan hayatı yaşasam, zemin ne kadar da ıslak olsa, yüreğimin derinliklerinde umutlarımı yeşertmeye ve gizli gizli beslemeye çalışıyorum. Yeşeren filizi beslemeli suyunu vermeliyim. Yine benden habersiz bir filiz verdi yaşam. Tutkulu heyecanımı ve var olma heyecanımı hissediyorum. Günlerdir aylardır, yıllardır bununla yaşıyorum bekliyorum. Hep beklediğim gibi. Ne zaman ayağa kalksam hep hüsranla yerime oturuyorum kendi zeminimde ağır aksak yürüyorum. Artık bu heyecanımı yaşamak istiyorum, yaşanmamışlıkları yaşamak, duygularımı dışa vurmak, kendimi var etmek istiyorum. İçeri düşen bir tutsak gibi gün sayıyorum. İçimdeki yaşam özlemi, içimdeki yaşam tutkusu hayallerimi şekillendirdi. Hayallerim beklentilerimle büyümeye başladı taşıyamıyorum, benim için hazırlanan kalıplara sığmaz oldu. Yabancılaşıyor muyum? yoksa ne bilmiyorum. Belki de çaresizliğin yarattığı bir çıkış yolu, belki de var oluşum bilmiyorum. Artık tahammül edemiyorum, ne yaşadığım yere, ne de dokunduğum her yere. Başka bir şey istiyorum başka. Hissediyorum yaklaştım. En ufak bir ışık görse gözlerim, bakacak. En ufak bir ses duysa kulaklarım, duyacak. Öyle bir şey ki bu, çaresizce geleceğe ve yarınlara özlem duymak gibi bir şey. Zeminin ıslaklığını bile bile umutlu olmak, sesimi duyurmaya çalışmak.

Her ne kadar da sessiz çığlığımı duyurmaya çalışsam ve çaba göstersem de kimse duymuyordu. Ne acıdır ki bazen ben bile kendi çığlığımı duyamaz olmuştum. Artık hayata kendi penceremden bakmak istiyordum. Kendi kalıplarımı oluşturmak ve umutla beklediğim yarınlara yelken açma zamanı geldi sanırım. Artık var olma zamanı, içimdeki bu isteğe engel olamıyorum. Olmak da istemiyorum. Sanki bir şeyler yeniden doğacak, sanki bir şeyler yeniden yeşerecek

Belki de yine yağmur yağacak ve yerler ıslanacak. Ancak bu yağmur benim yağmurum olacak. Yağmuru yağdıran umut olacak ve umut yağmuruyla ıslanacak yerler. Her gün yağmur yağsın isteyeceğim, yalın ayak ıslak ayaklarımla zemini hissedeceğim.

Aydın Tokgöz
aydintokgoz@gmail.com


.

1 yorum:

  1. Paylaşımlarınızı sürekli takip ediyor ve çok beğeniyorum . Plastik çöp konteyner olarak paylaşımlarınızın devamını bekleriz .

    YanıtlaSil