27 Aralık 2011 Salı

İşin Aslı Benim'in "must"ları...

Severek takip ettiğim moda bloglarından biri olan
http://isinaslibenim.blogspot.com/ blogunun yazarı Aslı Kocaoğlu benim için 2012 sezonunun "must"larını yazdı... Ben de noktasına, virgülüne dokunmadan sizinle paylaşıyorum. Bir bloggerın yazısına asla müdehale etmem:)
1: 2012 in benim için olmazsa olmazlarının başında şapka gelmekte mashar fuat özkan üçlüsünün izinden gidip şapkasız çıkmam abi diyorum ...şapkamız GUCCI 
 
2:2012 de de bacaklar foraa max. mini bu balmain elbise "must" ta zirveyi zorlar
 
3: gözler ister bozuk olsun ister şahin gibi renkli optikler benim içinler her zaman "in"
   
4:benim için sezonu geçmicek bir şey daha lauferlar
 
5:MAD MAN  2012 2013 2014 ... ekranlarda sürekli seni görmek istiyorum don draper 
 
6:uzun elbiselerr
   
7: saçlarda 60 lar etkisi
 
8:omuz çantaları pek güzel
 
 9:pırıltı 2012 de her yerde
 
10: bu kolyeler şahane must must mustt

26 Aralık 2011 Pazartesi

Bir çekimin ardından...

Geçen akşam saat 23.30 da başlayan gece 3.30 gibi biten bir çekimdeydik. Fotoğrafçımız Murat Kıvrak, asistanı Taleh Aliyev, styling canavarımız Oben Çeliktürk ile Mafia Hair kuaför Ahmet Ağırbaş'ı çektik. Neden çektik Ahmet'i önce onu söliym...


Bundan 1 ay önce internette bir röportajını okuyup çok etkilendiğim ve saçlarımı kestirmeye gittiğim Ahmet Ağırbaş'ı tanıdıktan sonra herkes tanısın istedim. Farklı bir adam o. Evet biliyorum farklı sözü tek başına hiçbir şey ifade etmiyor ama zaten Ahmet de 2-3 kelimeyle anlatılabilecek bir adam değil. Çok derin bir felsefesi var ve hayatını bu felsefeyle yoğuruyor. Bunların hepsini dergi yayınlandığında röportaj haliyle okursunuz...
Biraz yaptığımız keyifli çekimden bahsetmek istiyorum. Murat'ın bacağındaki sakatlık çekime ket vurdu ama tüm aksiliklere rağmen gece keyifli geçti. Netice tam da istediğimiz gibi oldu. Harika fotoğraflar çıktı ortaya. Harika fotoğraf demek bizim için kişiyi gerçekten ifade eden fotoğraflar demek. Fotoğraflar tastamam Ahmet'i anlatıyor. Siz de görünce çok beğeneceksiniz eminim...


Taleh kah ışık tuttu, kah Murat'ın sakat bacağını ovdu, Oben zaten kıyafetlerle aşk yaşadığından bulutların üstünde raks eder gibi gece boyunca Ahmet'i bir soydu, bir giydirdi... Ahmet'ten istediğimiz sadece durmasıydı... Neticede fotoğraflara yansıyacak gerçek "O" ortaya çıkacaktı. O da gece boyu hiç şikayet etmeden giyindi, soyundu ve performansını hiç düşürmedi. Ben ise sadece izledim. Bu güzel insanlarla çalışabilme şansına sahip olduğum için gurur ve sevinç duyarak izledim...
Siz de gelecek ay bu güzel çekimin karelerini görecek ve bu güzel adamın felsefesini okuyacaksınız...

23 Aralık 2011 Cuma

Harun sen ne yaptın bana?

Geçtiğimiz akşam eve gitmeden uğradığım Nişantaşı "Mahalle"de bir sürprizle karşılaştım. O minicik, sımsıcak mekanı sesiyle daha da ısıtan ve ruhumuzu, müziği ve sesiyle besleyen bir kontrtenor Nuri Harun Ateş. Tasarımcı Ezra Çetin daha önce kendisinden çok bahsetmişti ama bana kısmet olmamıştı dinlemek. O akşam sahneye çıkacağını duyunca hemen Ezra'ya Twitter'dan haber verdim. Yarım saat sonra Ezra Çetin, Oben Budak, Esra Zarakol, Alexander Kokoskeriya ve Onur Yılmaz da kapıdan girince, mahalle bu neşeli masayla ve nefis müziklerle hepten şenlendi...


Harun programına birkaç arya ile başladı. Nefes almadan dinledik, tüyler diken diken oldu... Sonra aldı bizi geçmişe götürdü...Onno Tunç, Murathan Mungan, Yıldırım Türker'i hatırlattı. Gözlerimiz doldu. Sonra da neredeyse göbek atacak kıvama getiren hareketli bir performansla bitirdi programını. Performansından aklımda kalan ve hala kulaklarımda gezinen şarkı ise "Bang Bang"in yerli coverı oldu.
Dan dan nedir bu ses
Dan dan imdat nefes
Dan dan herşey bitti
Dan dan hem vurdu hem gittiiiiiii....
Harun'un kim olduğunu merak ediyorsanız aşağıda size kim olduğunu yazdım. Nasıl bir sesi olduğunu merak ediyorsanız da buraya tıklayın... Ama sahne performansını izlemek için Mahalle'ye gelmeniz gerekecek.. Bence Harun'u en az 1 kez mutlaka canlı dinleyin... Beni öyle etkiledi ki; o gece rüyamda aryalar eşliğinde bulutların arasında gezindim durdum... Harun bana ne yaptıysan ondan bir kere daha istiyorum:))

Harun kimdir?
NURİ HARUN ATEŞ / KONTRTENOR
Profesyonel sanat hayatı 2002 yılında Mustafa-Övül Avkıran 5. Sokak Tiyatrosu’na dahil olmasıyla başladı.
2003 yılında “Neos Cosmos” adlı oyunda şarkıcı oyuncu olarak yer alıp, International Zurich Theater Spektakel 2003 performans ödülüne layık görüldü.
International Zurich Theater Spektakel sponsorlarından aldığı bursla 2004-2005 eğitim-öğretim yılını İsviçre Schola Cantourum Basiliensis eski müzik okulunda tamamladı.
2005-2008 yılları arasında İstanbul Devlet Konservatuarında Prof. Dr. Güzin Gürel ile çalı!tı.
2004-2009 yılları arasında 5. Sokak Tiyatrosu’yla yaptığı 2. müzikli oyunu olan “Aşhura” ile Hollanda, Almanya, İsveç, İtalya, Danimarka, Belçika, İsviçre, Fransa'nın başlıca müzik ve tiyatro festivallerinde performans sergiledi. “Aşhura” halen devam etmektedir.
2007 Danimarka Kopenag Hotel Proforma Tiyatrosu’nun son projesi “The Sand Child” filminde şarkıcı oyuncu olarak yer aldı.
2007 Siemens Opera Yarışması jüri özel ödülüne layık görüldü.
2008 yılında Stockholm Pride Festivali'nde, Riksteatern och Pusterviksteatern organizasyonunda sahne aldı. Aynı zamanda organizasyonun diğer ayaklarında da konserleri devam ediyor.
2009 Ağustos ayında dünya prömiyerini Danimarka'da yapan “Glorious Death” isimli müzikal ile birlikte İsveç, Norveç, İngiltere turneleri yaptı. Oyun halen devam etmektedir.
2009 Rotterdam Opera Günleri'nde dünya prömiyerini yapan “Dar-ül Love” isimli tek kişilik yeni opera da aralık ayında Garajistanbul'da sahne aldı. Oyun halen devam etmektedir.
2010 İstanbul Tiyatro Festivalin’de “Cadaques” isimli oyunda şarkıcı-oyuncu olarak rol aldı
2010 Freiburg Devlet Tiyatrosu Garajistanbul ortak yapımı “Kabinet” adlı oyunda şarkıcı oyuncu olarak rol aldı oyun halen devam etmektedir.
2010 İskoçya Tiyatro Festivali’nde “Glorious Death” isimli müzikal ile sahne aldı.
2010 Bodrum 1. Stratonikeia Barok Müzik Festivali’nde Karya Barok Topluluğu’nda sahne aldı.
2011 IETM (International Network for Contemporary Performing Arts) Stockholm Organizasyonu’nda “Glorious Death” isimli müzikal ile sahne aldı.
2011 yılında “Kafası Karı!ık Kontrtenor“ projesi ile İstanbul’da sahne alıyor.
Repertuar Barok Dönem Arialar
(Bach, Vivaldi, Haendel, Purcell, ...vs)
Klasik Eserler
(Mozart, Donizetti, Bellini, ...vs)
Napolitenler Jazz Standartları 60‘lar 70‘ler 80‘ler Pop Şarkıları





22 Aralık 2011 Perşembe

MSA'nın başarısı


Dün öğlen Maslak'taki MSA (Mutfak Sanatları Akademisi) nın restoranına öğle yemeğine gittim. Okulun methini zaten duymayan kalmadı. Oradan mezun olan herkes şehrin çeşitli retoranlarında daha mezun olmadan konumlanıyor. Ama öyle sıradan mekanlarda değil. Şehirde aklınıza gelen tüm iyi otel ve restoran mutfaklarında MSA mezunları var. Bunun bir de yurtdışı ayağı var tabi. Uluslararası bir okul olduğundan mezun olanlar yurtdışında da kolaylıkla iş bulabiliyor.


Ben tabi her zamanki gibi restoranı denemeye ilk kez gittiğim için, masadaki herkesin tabağına bir çatal attım ki tüm lezzetlerden haberdar olayım diye. Gerçekten herşey çok lezzetliydi. E tabi lezzetli olacak, orası zaten lezzet okulu diyebilirsiniz. Ancak buranın lezzetlerini anlatmak için benim kelimelerim kifayetsiz kalır. Her yediğimiz şeyin her bir lokması rüya gibiydi. Ertesi gün kalktığımda hala önceki gün öğlen yediğim etin tadı damağımdaydı o derece.... Mutlaka gidin, görün ve tadın. Hele ki gurme bir damak tadınız varsa müptelası olacağınıza bahse girerim...


Bir de içeriye ayrı bir enerji katan, mutfak sanatlarından mezun olmuş ama hala oradan kopamamış, restoranda işletmecilik yapan Begüm var tabi. O ayrı bir hikaye, hiç anlatılamaz. O bir dünya tatlısı, yerinde incelemenizi öneririm:))




21 Aralık 2011 Çarşamba

Kiki Kiki Kiki Kiki Kiki:)))

Sosyal aleme hayırlı uğurlu olsun yeni bir karakterimiz oldu. Kiki PR Girl... (@kikiprgirl)
Mustafa Soydan'ı biliyorsunuz. Son günlerde çok bahsediyorum, illüstrasyon canavarı genç yetenek. İşte onun yarattığı bir karakter Kiki....
Kiki ne mi yapıyor?

O bir moda canavarı. Çat orda, çat burda. Paris moda haftası, Milano sezon alışverişi, NY turu her yerde o var. Çok geziyor, modayı çok seviyor, trend manyağı, dünyanın bir ucunda da olsa tüm beğendiği kıyafetleri de sosyal alemde bizimle paylaşıyor. Daha çok yeni ama yakında onu herkes duyacak, tanıyacak. Bence takibe alın, müptelası olacaksınız. Ben şimdiden hastası oldum:)

19 Aralık 2011 Pazartesi

Artık kadınların objektifleri de büyük

Eskiden böyle karelere pek rastlamazdık. Şık ve alımlı kadınlar; kamera, fotoğraf makinesi gibi şeyler taşımazdı. Taşısalar da minik, çanta boyu şeyler olurdu, böyle kocaman objektifli profesyonel aletler olmazdı. Ne zaman ki bloglar icad oldu, kadın bloggerların sayısı arttı, işte o zaman bu gibi görüntülere aşina olmaya başladık. Çünkü bir blogun izlenme oranının artmasındaki en önemli şeylerden biri de fotoğraflarının kalitesidir. Hatırlıyorum da bundan 6-7 yıl evvel, medya sektöründe birkaç kadın muhabir vardı. Onların ellerindeki büyük objektifli fotoğraf makineler çok dikkat çekerdi. Herkes dönüp dönüp bakardı. Şimdi ise şık ve alımlı kadınların bir aksesuarı haline geldi. Ne hoş:))



16 Aralık 2011 Cuma

Biraz ilham...

Geçen akşam Billur Saatçi Twitter'da bir blog tavsiye etti. Not almıştım, bu sabah bakma imkanım oldu. Nefis bir yaşam blogu. İçinde dekorasyon, moda, yeme-içme, şehir tavsiyeleri hakkında rüya gibi görseller eşliğinde bilgiler var. Blogu incelerken kendimden geçtim... Geçmişi, bu şehre ilk geldiğim zamanları düşündüm. O zamanlar nereden başlayacağımı bilmiyordum. Hiçbir şeyi kaçırmak istemiyordum. Şehirde ilham alacağım yerleri kovalarken bulurdum hep kendimi. Şimdi bakıyorum da, nelerden ilham alıyorsanız hayatınız öyle şekilleniyor. Yemek diyip geçmemek gerek. Müzik diyip hafife almamalı, şehir diyip basıp geçmemeli. Bunların hepsinin her bir köşesinden siz şekilleniyorsunuz...
Blogun adresi bu http://o-d-a.blogspot.com/
Ben kendimden çok şey buldum, bakalım siz beğenecek misiniz...

Yazıyı okuduktan sonra da, biraz ilham için bunu dinlemenizi tavsiye ediyorum....

15 Aralık 2011 Perşembe

Magazincilerin "SON CENTİLMEN"i


Ben doğru bildiğimi yazıyorum hem de bıktırana kadar. Günlerdir sosyal medyadan yazıp çiziyorum ama yetmedi buradan da yazmak istedim.
Muammer Kapucuoğlu Klass Magazin dergisinin sahibi. 7 yıl önce tek başına kurduğu hatta 3 ay tek başına çıkardığı Klass Magazin dergisi bugün neredeyse kulvarında tek. Neden tek? Bir kere son sayısı ansiklopedi gibi. Vogue'dan başka hiçbir dergi o kadar kalın çıkmadı bu ay. Bir Vogue bir de Klass:)
İkincisi diğer magazin dergilerinden biraz farklı Klass. Çünkü iş dünyasını da, sosyal hayatı da barındırıyor içinde. Vıcık vıcık magazin yapmıyor yani. Üçüncüsü arkasında bir kurum olmadan, 7 yıldır aslanlar gibi ayakta kalmayı başarmış hem de defalarca (afedersiniz) eşek yüküyle reklam alarak ansiklopedi kıvamında sayılar yapmış bir dergi. Bu, derginin başarısı... Bir de Muammer Bey'in şahsı ile ilgili bir başarısı var ki, bu yıllardır dergi toplantılarında bile konu olmuştur bilirim... Muammer Kapucuoğlu her yerdedir. Tüm açılış, davet, eventlerde mutlaka vardır. Takım elbisesiz henüz görmedik kendisini. Alkol ve sigara kullanmaz. Davete gelir, görmesi gerekenleri görür, konuşması gereken kişilerle konuşur ve gider. Bir var bir yok yani... Ortalarda dolanayım, lak lak yapayım, bikaç hanım, kız keseyim, bir iki kadeh de içtik mi ohhhhh derdinde olmadı hiçbir zaman. Olanları biliyoruz zaar... Diğer dergiler onlarca reklamcı çalıştırırken o sadece kendisi ve 1 reklamcı ile onlarca reklamı aldı, yürüdü gitti...
Bu kadar beyefendi, saygılı, çalışkan, güleryüzlü, sıcak ve samimi bir adam bir daha magazin dünyasına gelir mi bilemem ama ben 2. bir örneğini görmedim, tanımadım...
Buradan bir kez daha saygılarımı sunuyorum Muammer Bey, sizi izlemeye devam edeceğiz ve her zaman yanınızdayız:))
Not: Eskiden beraber çalıştığım, bu işe yıllarını vermiş magazin müdürü sevgili dostum Berna Tuna Fenemen, Muammer Kapucuoğlu'nu çekeceğimi duyunca şöyle dedi; "ooo çok sevindim harika bir fikir. Başlık da hazır; SON CENTİLMEN..."
Size katılıyorum Berna Fenemen o magazinciler arasındaki son centilmen...

Günsel Ülkü'den yılbaşı mesajı var...

Geçtiğimiz akşam Nişantaşı showroom'unda bir yeniyıl daveti veren cemiyet hayatının en aktif kadınlarından Günsel Ülkü, bakın yeniyıl için ne dikelerde bulundu...

14 Aralık 2011 Çarşamba

Merve Hasman'a yeni imajı çok yakıştı

Merve Hasman sosyetenin gözbebeği rolünden sıyrılıp fotoğrafçılığa adım attığından beri artık sadece fotoğraflarıyla anılır oldu. İyi de oldu... Ne ikoncanlık ne de sosyete kızı imajı ona göre değildi. Bence fotoğrafçılık ona çok yakıştı ve mesleğinde de çok başarılı. Başarıları daim olsun inşallah...

 ·Uzun zaman sosyetik Güliz Onursal ve Nurettin Hasmanın kızı olarak anıldınız. Üzerinize yapışan bu etiketten kurtulmak istiyor musunuz önce bunu sormak istiyorum. Yoksa bu isimler birçok kapıyı açmanıza yardımcı mı? 
·       Annemle babamın kızı olmaktan gurur duyuyorum. Böyle bir anne babaya sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum . Ama en nihayetinde ben Merveyim.
·      Ne zamandan beri fotoğrafçılık yapıyorsunuz?
·      5 senedir profesyonel olarak fotograf cekiyorum.
·      Fotoğrafçılıkta hedefiniz nedir?
·      Gerçekleştirmek istediğim çok hayalim var fotoğrafa dair…
·      Herkesin kurduğu hayaller vardır. Adını dünyaya duyurmak, kalıcı eserler bırakmak gibi.. Bunların dışında bir hayaliniz ya da idealiniz var mı?
·      Yok
·      Aşk ne ifade ediyor? Aşktan anladığınız nedir kısacası…
·      Aşk...
·      Aşk, hayatınızda önemli bir yer tutar mı?
·      Hayatımda en önemli yeri tutmaz ama evet ben bir aşk kadınıyım.
·      Nelerden ilham alırsınız?
·      Spesifik olarak ilham aldığım birşey yok. Hayat ne getiriyorsa onu yaşıyorum, bu esnada başkalarının hayatlarından çalıyorum.
·      Fotoğrafçılık önem derecesi açısından hayatınızda kaçıncı sırada?
·      Mesleğim ve ikizim benim herşeyim.
·      Sosyal sorumluluk projeleri neredeyse her işin içine entegre ediliyor. Siz böyle projelere destek oluyor musunuz?
·      Çok büyük keyifle yapmak istediğim birşey, bir sosyal sorumluluk projesine dahil olmak. Neden olmasin?
·      Blog açma fikri nereden geldi? Blogunuz ne zamandan beri var ve size ne fayda sağlıyor?
·      Blog açma fikri aslında web sitemin yapım aşamasında fotoğraflarımı paylaşabilmek amaçlı yaptığım birşeydi…
·      Sosyal medyada aktif olarak bulunuyor musunuz? 
·      Sosyal medyada mümkün olduğunca aktif olmaya çalışıyorum…Ama malum, yoğun tempolarda uzaklaşabiliyorum.
·      Sosyal medyanın gücüne inanıyor musunuz?
·      Kesinlikle.





Merve'nin çektiklerini http://mervehasman.com/ adresinden bakabilirsiniz...



13 Aralık 2011 Salı

Aret Vartanyan'ın ışığını takip edin.

Dün Aret Vartanyan ile röportaja gittim. Aslında röportaja değil tanışmaya... İlk tanıştığımda röportaj yapmayı sevmiyorum. Özellikle anlatacak çok şeyi olan, derya deniz insanlar olunca. Önce tanımak, sonra sohbet etmek, bir başka gün bir kahve içmek ve kişiyi kendi gözümde konumlandırdığım yerden fotoğraflarını çekip, röportajını yapmak istiyorum. Tabi her ünlü, her zaman bu kadar vakit ayırıyor mu? Hayır:)

Önce Aret Vartanyan'ı tanımayanlar için kısa bir özet geçeyim;
Yazar ve kişisel dönüşüm uzmanı olan Aret Bey, Yaşam Atölyesi adını verdiği ve dünyada bir zincir haline getirmek üzere yola çıktığı sınıflarda, başta "kendin olmayı" sonra "ne istediğini" ortaya çıkarmana yardımcı oluyor sonra da "buna nasıl ulaşacağını" ve bu yolda mutlu-mesut önümüze çıkan engelleri hooop diye nasıl aşacağımıza dair bize ışık tutuyor. Aslında sınıf denemez, bu güzel odalar evinizin sıcacık odası gibi döşenmiş, katılımcılarla da daha ilk dersten aile gibi oluyorsunuz.
Aret Vartanyan'ı ziyaret ettiğim gün (yani dün) şansıma akşamına bir toplantı vardı. Bu toplantı; 12'şer hafta süren derslerin içeriği (aslında ders değil de sohbet desek daha doğru olur), bu sohbetlerde neler konuşulacağı, Yaşam Atölyesi'nin size nasıl ve hangi konularda ışık tutacağının kısa bir özetiydi. O sıcacık odada toplanan 15 kişi, nefes almadan 2 saat boyunca Aret Bey'i dinledi... 12 haftalık bir eğitimin 2 saatlik özetinden bende kalanlar;
Nasılda geçip gitti seneler hiçbir şey anlamadık diyenler genellikle "an"ı değil, dün, bugün ve yarını birlikte yaşayanlar. Keşkeler, pişmanlıklar ve korkularla yani... Halbuki hayat "an"dır. Bunu nasıl yakalayacaksınız, dünden ve yarından nasıl kurtulacaksınız işte bunun formulü 12 haftalık sohbetlerde saklı...
 Başarı görecelidir.. Mesela anneme göre ben İngilizce öğretmeni olsaydım, belli saatlerde okuluma gidip gelseydim ve döpiyesler giyseydim çok başarılı olmuş olacaktım:) Aret Vartanyan ise başarının mutlak tanımını şöyle yaptı; sizden beklenmeyen şeyi yapmak başarıdır. Mesela Ferrarisini satıp bilge olmak da, Hakkari'den çıkıp Oxford da okumak da hep beklenmeyen gelişmelerdir. Bunlar kesinlikle başarıdır. İlginç bir yaklaşım değil mi...
Aret Vartanyan bir ışık. Gerçekten ışık saçıyor. Enerjik hatta hiperaktif bir adam. Çok olumlu, sıcak, samimi, doğal, neşeli, espritüel... Hızlı, hemen harekete geçiyor. Bu da onun hızla yol almasını sağlıyor. Seneler evvel kendisi ile ilgili kurduğu kariyer planı neredeyse 5 yıl önden gidiyor. Ayrıca saydığım tüm bu özelliklerden dolayı, sizin hayatınızı da alıp yoğurması için emanet edebilecek kadar güven veriyor...
Tabi bu işler hemen hop diye olmuyor. Gerçekten emek vermek gerek. Kendi işlerimize günde minimum 8 saat ayırdığımızı düşünürsek, hayattaki en büyük mutluluk kaynağımızı sağlayacak "kişisel gelişimimize" haftada 2 saat ayırmak sanırım çok değil...
Neyse Aret Bey'e doyum olmaz.. Onunla röportajdan sonra daha fazla veri ve bilgiyle geleceğim. Şimdilik bu kadar. Bu ışığı takipte kalın...
Aaaa neredeyse unutuyordum son birşey; Aret Vartanyan'a en uzak hedefini sordum; Türkiye'nin Barack Obama'sı olmak dedi... Helal olsun, olur mu olur:)))

12 Aralık 2011 Pazartesi

Elif Cığızoğlu+ Fabrika


Bu sabah Nişantaşı'nda tasarımcı Elif Cığızoğlu'na rastladım. Fabrika için koleksiyon hazırlayan Elif, yeni sezon için harıl harıl tasarımlar hazırlıyormuş. Koleksiyonu görmek için sabırsızlandım doğrusu. Network/ Fabrika'nın kalitesi ve işçiliği, Elif Cığızoğlu tasarımlarıyla birleşince nasıl güzel şeyler çıkıyor ortaya...
Bu arada söylemeden geçemicem, Elif saçlarını sarıdan kahverengiye çevirdiğinden beri görüntüsü hepten gençleşti:) Maşallah, hiç yaşlanmıyor. Tam tersi Benjamin Button etkisi, gittikçe gençleşiyor...

11 Aralık 2011 Pazar

O ülkemizdeki yaşayan en büyük müzisyenlerden biridir.

Türkiye’de müzik piyasasının girdiği bataklıktan şikayetçi olanlarımız vardır. Hep aynı müzikler, aynı tip şarkılar ve müzik eğitimi olmayan popçular... Bu durumun bir avantajı gerçekten iyi müzik yapan müzisyenlerin ve grupların daha öne çıkması ve değerlerinin artmasıdır. Magazin programlarına çıkmayan, arkalarından kızlar dansetmeyen ve kendini müziğe adamış kişiler bizi yakın gelecekte ileriye götürecek olanlardır.

Konfucyus ne demiş; Gittiğiniz bir yerdeki kültürü, derinlikleri, sığlıkları anlamak için o ülkenin müziğini dinleyin. 

  
Gözle görülür bir gerçek varsa o da bir zamanlar ülkemizin kültür seviyesinin daha yüksek olduğudur. Gerçi bu ülkemize has bir durum değil. Tüm dünya ülkerlerine ait bir gerileme. Bu anlamda, kültür seviyesi ile doğru orantılı geliştiğine inandığım müzik ve müzisyenlerimiz açısından geçmişi özlemiyor değilim. Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Barış Mano, Cem Karaca ilk aklıma gelen değerler. İşte o değerli müzisyenlerden biri de yaşayan efsane; ‘ Erkin Koray’ bir baska deyişle, ‘ ERKİN BABA!’dır.
.

Aşağıdaki videoyu izleyin ve lütfen şarkının sözlerini de aynı anda okuyun. Müthiş bir müzisyen olmanın yanında, bu kadar iyi İngilizce şarkı söyleyen  Türk müzisyenlerin ne kadar az olduğunu unutmayın!


Deep down in Louisiana close to New Orleans
Way back up in the woods among the evergreens
There stood a log cabin made of earth and wood
Where lived a country boy named Johnny B. Goode
Who never ever learned to read or write so well
But he could play the guitar just like a ringin' a bell
Chorus:
Go, go, go Johnny go go
go Johnny go go
go Johnny go go
go Johnny go go
Johnny B. Goode
He used to carry his guitar in a gunny sack
Or sit beneath the tree by the railroad track
Oh an engineer could see him sitting in the shade
Strummin' to the rhythm that the drivers made
People passing by they would stop and say
Oh my but that little country boy could play

Size Erkin Baba ile bazı bilgiler vereceğim.. Bunlardan bazılarını belki de hiç bilmiyorsunuzdur. Ne kadar değerli olduğunun altını çizmek istedim...
İlk konserini Galatasaray Lisesi'nde verdiğinde izleyenler arasında o zaman ortaokula giden‘Barış Manço’ vardi.

ilk 45'liği 'Bir Eylül Akşamı/It's So Long’ daki ‘ It’s so long ‘ sarkisi, Dünya’da cigar acan Beatles muziği temellerini taşır ve Beatles’dan önce piyasaya sürülmüştür.

1970’lerde saçının uzunluğu ve yaptığı müziğin marjinalliğine hiç aldırmadan, komün evlerinde arkadaşlarıyla kalıp, batı ve doğu müziği üzerine araştırmalar yapıp kendi sentezlerini oluşturuyordu. Hayatına ‘hippi’ felsefesi hakimdi.

Pink Floyd, Greadful Dead gibi gruplar doğu müziğine ve enstrümanlarına hayranken Erkin Koray bunları onlardan önce aranje edip müziğinde kullanıyordu.

Beatles’ın Norwegian Wood' adlı 45'liklerinde kullandıklari ve büyk sükse yapan ‘Sitar’ enstrümanını o zamanlar Erkin Koray kullanıyordu ve bu aynı zamanda ‘ Orhan Gencabay’ tarafindan da kullanılırdı.

O dönemlerde Erkin Koray ve Orhan Gencebay birbirlerinin müziklerinden ve fikirlerinden son derece etkilenmiş oldukca iyi iki arkadaştı ve bol miktarda fikir alısverişi yapıyorlardı.

Avrupa'da Alice Cooper ve David Bowie renkli yüz makyajlarıyla sahneye çıkarken, Erkin Koray da bu modayı takip ettiği için o da yüz makyajiyla sahneye cikar.

Beethoven’in bilim ve müzigi birlestirmesi gibi Erkin Koray’da Dogu Felsefesiyle muzigi birlestirmistir ve bu uğurda dünyayi gezmeyi ihmal etmemiştir. Hindistan , Nepal , İran , Kuzey Afrika uğradığı yerlerdir.

1970 sonrasinda ülkeyi politik gerginliklerden dolayı uzun süre  yurtdışında yasamıştır.

Kızını okula göndermeyerek sisteme karşı tavrını ortaya koymuştur. Ama kızını özel derslerle ve kendi gerekli gördüğü kitaplarla eğitir.

Elektro Saz’ın mucididir.

Erkin Koray'ın ‘Mezarlık Gülleri’ adli hayatını anlatan ve bugünün dünyasını eleştiren bir kitabı vardır.

Kısaca ‘Rock n’ Roll’ un ilk temsilcisidir.


 

8 Aralık 2011 Perşembe

Bir koltuğa 5 karpuz sığdıran kadın; YEŞİM MUTLU



Yeşim Mutlu profesyonel olarak doğum fotoğrafçılığı yapıyor. Aynı zamanda, biri profesyonel işlerini yansıttığı, diğeri de yazma dürtüsü ile kendini ifade etmek için kurduğu iki tane internet sitesi var. Üç kız çocuk annesi olduğunu da eklersem bir alkışı hak ediyor değil mi? Sosyal medyada uzun zamandır takip ediyorum; ne Twitter’dan ne Friendfeed’den ne de diğer sosyal ağlardan geri kalmıyor Yeşim. Bu kadar işe güce ve bir de sosyal medyaya nasıl vakit ayırıyor çok merak ettim doğrusu. Hikayesini dinlemek istedim o da sağolsun beni kırmadı. Tüm sorulara çokkk içten cevaplar verdiJ


Çok hareketli ve renkli bir siteniz var. Tweetleriniz de öyle. Sanki enerji patlaması yaşıyor gibisiniz. Öyle mi?
J ha ha… Keşke öyle olsa. Hayatı dolu dolu yaşamak benimkisi sadece. Biliyorsunuz üç kız annesiyim. Hayatım 17 yaş, 4,5 yaş ve 1,5 yaş kızlarla inanılmaz farklı zamanlar geçiyor. Bunun dışında bildiğiniz gibi fotoğrafçıyım. Gece gündüz demeden çekimlerim oluyor. Eh bir de işin koca kısmı var. Hepsine yetmeye çalışırken sanırım ortaya ilginç bir enerji çıkıyor. Sitem, bloğum, tweetlerim benim olduğum gibi yansımam sadece. Orada hissetmediğim hiçbir an-ı-a yer yok.
 
Ne zaman ve hangi düşüncelerle kurdunuz siteyi?
http://www.yesimmutlu.com kendimi en hazır zamanda tamam artık ben bu işi profesyonel yapabilirim dediğim zamanda yani 2007 yılında hayata geçti. Ondan önce blogum vardı J http://www.yesimmutlu.com/ysmblog ise uzun yıllardır ayakta. Zaman zaman geçirilen olumsuz tecrübeler nedeniyle 2009’dan bu yana ayakta…
Her iki sitede de amacım kendimi anlatabilmekti. Yesimmutlu.com tamamen çekimlerimi ve profesyonel dünyamı yansıtır yani benim kurumsal yanım. Blogum ise yazma duygumun fotoğrafla buluşmuş hali. Hatta yıllar önce öyle bir hale geldim ki ben yazı mı yazacaktım fotoğraf mı çekecektim. Çünkü yazdığım deneme ve hikâyelerdeki kareleri çekmek için başladım ben fotoğrafa. Ama çektim mi hayır. Hala hayal ettiğim hiçbir çekimi yapamadım. Bir gün ben de kurgu çekeceğim inşallah. Çünkü şu an sadece hayatın içinden yaşayan anları fotoğraflıyorum.


Kendinizi blogger olarak mı tanımlıyorsunuz yoksa para kazanmak üzere kurulmuş bir site sahibi olarak mı?
Sorular harika… ha ha J Kesinlikle blogger. Ben zaten fotoğraftan para kazanan bir fotoğrafçıyım. Blogumu açarken bu işten para kazanayım diye bakış açım hiç olmadı. Zaten yıllarca marka ile haşır neşir bir kadın olduğum için en sevdiğim işi yapmak için hayatımı değiştirmiştim. Bu sebeple para kazanmak için kurduğum asla söylenemez.
Son bir yıldır da epey firma benimle işbirliği yapmak istedi. Uzak durdum inanmadığım ürünlere vb yer vermeyeceğim dedim ama bazen o kadar da güzel olaylar oluyor ki uzak kalmak imkânsız. Doğru kişilerle güzel çalışmalar neden olmasın.

Sosyal medya ile aranız nasıl? Sosyal medyanın gücüne inanıyor musunuz?
Sanırım sosyal-aktifim ben. Sosyal medyayı çok seviyorum ve hayatında twitter, blog, friendfeed etc duymamış insanlara rastlayınca gözlerim dört açılıyor. Nasıl yani diyorum. Sosyal medya bağımlısı olduğum söylenebilir. Telefonumda sosyal app epey dolu. Tüm mecralarda da yesimmutlu olarak siz de ne kadar sosyal medyacı olduğumu görebilirsiniz J ha ha
Sosyal medyanın gücüne inanıyorum. Çözemediğim, birçok kişiye anlatıp sonuca ulaşmayan çok örneğim var benim. Bloğumla, twitter aracılığı ile birçok konuyu çözdük. Öyle ki arkadaşlarım bile YSM bloğunda yazayım benim için bir tweet atsana der hale geldi. Gerçekten ya seviliyorum ya da denk geliyor birçok stresi sosyal medya aracılığı ile çözdüm. Çok basit bir örnek vereyim. Şu günler de insülin direnci ile uğraşıyorum. Ve canım acayip dondurma istiyor ama yiyemiyorum. Tam 3 ay olacak 19 Aralıkta bu direnç ile dansımız. Twitter’da bir tweet attım dondurma yemek çok istiyorum. Daha tweetime mentionlar gelmeye başlamadan bir mail ve free bir kupon düştü mailime. YSM Hanım, sizi misafir etmek isteriz. Ücretsiz dondurmanız bizden… Ben o dondurmayı hala yemedim… Sizce bu güç mü?

Bu gücü nerelerde ve ne için kullanıyorsunuz?
Sosyal medya gücü varsa eğer –ki olduğuna çok inanıyorum- her türlü sosyal sorumluluk projelerine destek için kullanıyorum. Ve dernek vb hesabına ödeme yapılırsa marka adına tweet de atıyorum.
Arkadaşlarımı desteklemek için, stresli bir durumum varsa bloğuma yazıyorum. Tweet atıyorum email gönderiyorum. Ben bütün iletişim yollarını entegre olarak kullanıyorum.
Geçtiğimiz günlerde yine bir olay yaşadım Foto Atlas ile ilgili. Benim blogumdan bir yazı bir fotoğrafçı tarafından alınarak kendi yazısı gibi kullanılmıştı. Ben durumu bloğuma yazdım, Fotoatlas yetkililerine  email gönderdim. Twitter’da paylaştığım için takipçilerim önce bu fotoğrafçı kızın nerede yaşadığını, facebook sayfasını etc buldu. Foto Atlas yetkilileri arayarak sosyal medyada kendileri için söylenen ve yazılan kelimelerden ne kadar rahatsız olduğunu anlatarak durumu değiştirebilmem için bloğumda ve twitterda son durumu yazmamı istediler. Avukatım daha ihtarnameyi göndermeden stresi çözmüştük. Bu ayki Foto Atlas’ta özür metnini görebilirsiniz. İşte bu sosyal medyanın gücü…

Sosyal medyada ve sitede zaman geçirmek sizi asosyalliğe doğru itiyor mu?
Ha ha, ben ve asosyallik mümkün değil. Bana zaman yetmiyor. O kadar planlı ve yoğun yaşıyorum ki.. Sadece görüşemediğim arkadaşlarım şikâyetçi. Sosyal medya aracılığı ile takip ettikleri için onunla buluştun benimle buluşmadın vb stresler oluyor sadece. Ama her zaman yetişemiyorum. Çünkü herkesi çok seviyorum ve zaman ayırmak istiyorum.

Blogger arkadaşlarınız var mı? Son zamanlarda bloggerlar arasında bir çekişme görüyorum. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Blogger arkadaşlarım olmaz mı? Hele oturduğum köyde(Göktürk) inanılmaz blogger var. Neredeyse haftanın iki üç günü bir arada oluyoruz. Aynı organizasyonlara katılıyoruz. Bazen davet edilmediğim etkinliklerden bile onlar sayesinde haberim oluyor ya da ben gidiyorsam onlar öğreniyor. Aramızda çekişme yok. Benim zaten kimse ile çekişmem söz konusu olamaz.
Belki biliyorsunuz BloggerAnne ve BloggerBaba buluşmaları organize etmeye başladım. Bir çok blogger ile bir araya geliyoruz. Hepsini çok seviyorum yine diğer bloggerlar dostlarım da öyle… Ama bu yönde epey gözlemlerim oluyor. Rekabet duyguları çok fazla, herkes kendini süper blogger ilan ediyor. Ama önemli olan kaç okunduğun ya da hit sayın değil bana göre etkin ne kadar. Asıl önemli olan bu . Kaç kişi seni dinliyor.
Yine bloggerlarda herkesin yolu farklı. Benzerlikler olabilir ama ben birebir kopyacılık vb inanmıyorum. Çünkü yukarıdaki (Allah) benim karşıma gerçekten çıkarıyor. Çok şanslıyım sanırım.


Sitenize günde ortalama kaç saat ayırıyorsunuz?
Çok kazık soru bu. Bana kalsa sürekli zaman ayırmak isterim. Ama max.2-3 saatim geçiyor. Hele çekim yapmışsam yayınlamak istediğim unutmadan yazayım dediğim hikâyem varsa süre biraz değişiyor. Ama her gün yazıyorum. Web sitemi yeniledim ama bu haline kıyamadığım için yeni versiyonunu açamıyorum. Açsam o da bir saat alır benden…

Sitenizle ilgili bir hayaliniz var mı?
Hayalsiz insan olur mu? Lady Gaga bloğumu görsün; “ay YSM beni de fotoğraflasın YSM pozu verelim” desin istiyorum.

Sitenin dışına çıkalım biraz da… Hayat nasıl gidiyor?
Hayata siz nasıl bakarsanız hayat öyle gider… En zor anımda bile çok güzel olacak bakış açım yıllardır değişmedi. Şu an hayal bile edemediğim anları yaşıyorum. 40 yaşındayım, çok sevdiğim bir eşim, üç kızım, bayıla bayıla koşarak yaptığım bir işim ve yazarken kendimden geçtiğim bir sitem var. Sağlığım da yerinde. Biraz da kilo verip direncimi yenince daha ne olsun.

Hayalci misiniz, realist mi?
Hayalciyim kesinlikle… Hayal defterim var benim. Yapmak istediklerimi, hayal ettiklerimi, rüyalarımı vb yazarım. Bir gün hayaller gerçek olur derler ya gerçekten hayaller gerçek oluyor. Realist olsam yok yok bana göre hiç değil. Her zaman hayal…

Dünyanın sonunun geldiği rivayetleri havada uçuşuyor. Böyle kehanetlere inanır mısınız?
Kehanetler ciddi çalışmalara dayanır. Ve birçok kehanetin farklı şekilde gerçekleştiği astrologlarca söylenir. Dünyanın sonu geldiği düşüncesine inanmıyorum. Astroloji ile ilgiliyim. İyi bir astrologdan danışmanlık hizmeti alıyorum. Kendisi ile çalışmaya başladıktan sonra hayatımda o kadar güzel olaylar oldu ki.. yaşamak güzel..  

       Yaşam enerjinizi ve ilhamınızı nerelerden alıyorsunuz?
Hayatın her anı mucize. Yaşadığım doğum çekimleri, bebeğin doğması mucize. Birbirini seven insanları görmek mucize. Kızlarım mucize, eşim mucize. Ben mucizeyim. Ben bu röportajdan bile ilham alıyorum ve bu bana enerji veriyor. İnanıyorum ki şükretmek ve hayata sımsıkı sarılmak için çok sebep var.

Hayatta yapmam diyeceğiniz şey nedir?
Hayatta yapmam diyerek büyük söz söyleme derler. Ben zamanında söylemiştim ve birebir yaşadım. Şimdi hayatta yapmam vb hiç kullanmam, demem. Gerçekten bu sözün anlamı büyük…

Sizi en çok ne üzer, en çok ne güldürür?
Zor soru ama iyice düşünürsem yanlış anlaşılmak en üzüleceğim konudur. Çünkü iletişime inanan biriyim hala bu iletişimle beni anlamıyorsa işte bu beni üzer.
Kızlarıma çok gülüyorum. Çok komikler evin içinde çok komik anlar yaşıyoruz. Bunun dışında neşeli arkadaşlarım var çok güleriz birlikte. Bazen gülmeye bile gülerim ben…

Hayattaki en uzak hedefiniz nedir?
Wuhuuu bu soru da çok kazıkmış J  Uzak hedef bana uzak… Eğer bir hedefim varsa gerçekleşmesi için hayal ederim.
LADY GAGA duy sesimi…