20 Ocak 2012 Cuma

Bir "serseri"nin kaleminden...


Geçtiğimiz günlerde Twitter'da dikkatimi çekti Aytuğ Akdoğan. Sonra blogunu keşfettim, sonra öğrendim ki 17 yaşında ilk kitabı "Ben Hep 17 Yaşındayım"ı çıkarmış. Şimdi ise 2. kitabı "Ağladı ve Gözyaşlarını Öptüm" daha piyasaya çıkmadan, benim masamda:)
Aytuğ'u akşam yemeğine davet ettiğimde henüz tanışmamıştık. O gelmeden bir gece önce, Aytuğ'u keşfetmek için blogunu incelerken, ölümden, insan öldürmekten, nefretten bahseden, yaşama ait hiçbir amacı olmayan, yaşamla ölüm arasında gidip gelen bir adamla karşılaştım. Ne yalan söyliyeyim biraz da tırstım. Evime davet ettiğim adam Dextervari bir seri katil olabilirdi...
Şaka bir yana çok değişik bir adam ve ben onu tanıdığım için mutluyum...
Bir kere o bir serseri,
Sonra çok az yiyor, az konuşuyor. Hep ben konuştum, yemeklerin hepsini de ben yedim:)
Charles Bukowski'yi, Jack London'ı seviyor.
Yazıları da kişiliği de "underground",
Geri planda kalmayı tercih ediyor, popüler olmak ve tanınmak istemiyor,
Varlıklı ve mutlu bir çocukluk geçirmiş,
Okul yıllarında öğretmenlerini sert tavırları ve (onlara göre) düstursuz cevaplarıyla bıktırmış,
Geleceğe ait ne bir hayal kuruyor ne de bir amaç belirlemiş,
Hiçbir zaman çalışmayı düşünmüyor,
Dünyayı dolaşmak istiyor, seyahati çok seviyor,
İstanbul, sigara ve yazmak onun tutkuları,
Aşk'a inanmıyor,
Seksi,
Kadınlar onu avucunun içine alamadıklarından, ona tutkuyla biraz da öfkeyle bağımlı oluyorlar.


Allah'a inanıyor,
Ailesini seviyor,
Kurallardan ve dayatmalardan hoşlanmıyor,
Kız arkadaşıyla anne-babasının yatağında neden seviştiğini hala çözememiş ama bir sebebi olduğunu düşünüyor, en sonunda bulacak:)
Kimse ondan birşey beklemesin istiyor çünkü o da kimseden birşey beklemiyor,
Hayatı ve kendi davranış şekillerini, sebeplerini sürekli sorguluyor,
Zarar vermeyi seviyor, özellikle kendine ve bedenine. Bu nedenle sağlıklı beslenmeden nefret ediyor,
Çok yumuşak başlı görünüyor, ama her an patlayabilirmiş gibi bir his de veriyor.
Az konuşsa da akıp giden bir sofra muhabbeti için iyi bir partner özellikle de iyi bir dinleyici,
Yaşıtlarından ve hatta yaşıtı olmayanlardan onu anlayan çok az kişi olduğunu düşünüyor,
Onu anlayan belki de tek arkadaşı geçen sene 20 yaşında ölmüş,
Bunun üzüntüsünü ve kızgınlığını üzerinden atamıyor,
Biraz da bu yüzden son dönemlerde Allah'ı sorgulamaya başlamış...
İşte böyle...
Aytuğ kapıdan çıkıp gittiğinde uzun bir yolculuktan dönmüş gibiydim. Az konuşsa da çok şey anlattı bana. O gittikten sonra benim için imzaladığı kitabını aldım ve yatağımın içinde onunla derin bir yolculuğa çıktım...
Kitaptan bahsetmeyeceğim çünkü algıya ve bakış açısına göre çok çeşitli yorumlar alabilir bu kitap.
Ben çok sevdim o ayrı. Kitabın ilk sayfalarını okurken, hayranı olduğum Charles Bukowski'yi okuyorum sandım. Şunu söylemeliyim ki; bir çocuğunuz varsa, onun iç dünyasına biraz daha yaklaşmak için size rehber olabilecek bir kitap. Ayrıca 19 yaşında bir gencin; düşünce, hayat, sorgulama boyutunda ne kadar ileri gidebileceğini görmek için de bu kitabı okuyabilirsiniz..


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder